Alevi Kaynakları

Alevi Kaynakları

Konunun uzmanlarınca hemfikir olunduğu üzere Alevilik daha çok sözlü gelenek yoluyla günümüze ulaşmıştır ve toplumsal koşullar bunu zorunlu kılmıştır. Sünnilikten farklı olarak kendine özgü toplumsal kurumlar geliştiren Alevilik daha çok saz ve söz birlikteliğine dayanan sözlü gelenek aracılığıyla yüzyıllardır devam edegelmiştir. Sözlü geleneğin ağırlığından ve toplumsal yapıdan dolayı olsa gerek, Aleviler arasında varolan sınırlı sayıda yazılı eser de adeta kutsal bir niteliğe bürünmüştür. Alevilerce “Buyruklar alelade kitaplar olmayıp, “Erenlerin Buyruğu”durlar” ve onlar kutsaldır, onlara büyük saygı duyulur. Kaldı ki herkeste de bu kitaplar bulunmaz. Zaten bu kitaplarda yer alan ifadelerin1 yanısıra, alan araştırmalarından elde edilen veriler de bu yöndedir. İşte burada sır meselesi söz konusu olmaktadır. “sırrı faş” etmemek yani açıklamamak, Alevilerin kentleşmeden önceki en önemli özelliğiydi. Kentleşme sonrası bu durum değişmekle birlikte, hala bu geleneği koruyan insanlar da bulunmaktadır. Yapılan yayınlar ve kentleşme olgusu çerçevesinde ortaya çıkan yeni sosyal yapılanma Aleviliğin de bu yeni ortama adaptasyonuyla sonuçlanmıştır. Bu hızlı değişim ortamında hala sözlü geleneğin aktarıcısı konumunda olan yaşlı kuşaklar, ozanlar/aşıklar ve dedelerin zihinlerinde varolan bilgiler büyük önem taşıyor. Sözlü geleneğin mutlaka alan araştırmaları ile derlenmesi ve kaydedilmesi büyük önem taşımaktadır. Aleviliğin Sözlü geleneğinin değişik cephelerine ilişkin verilerini sunan ciddi bir çalışma da ne yazık ki bugüne kadar yapılmamıştır. Ayrıca Sözlü geleneğe ilişkin verilerin sağlanması da pek kolay değildir. Hele Aleviler gibi tarihsel ve sosyal koşullar nedeniyle içine kapanık bir toplumsal yapılanmaya sahip ve kendilerinin dışındaki kimi egemen inanç gruplarınca horlanmış toplulukların inançları sözkonusu olduğunda bilgi elde edinebilmek daha da zor olmaktadır. Yüzyıllardır kapalı bir toplumsal yaşam sürmüş olan Alevi kitleler, inançlarına ve tarihsel geçmişlerine ilişkin bilgileri de kutsal kabul etmiş ve bunların kendilerinden olmayan kişilere açıklanması tabu olarak görülmüştür.

Sözlü geleneğin ağırlığı Alevilikte yazılı kaynakların olmadığı anlamına gelmez. Sözlü gelenek daha ağırlıktadır ancak Aleviliğin yazılı kaynakları da tabi ki vardır. Ancak Aleviliğe ilişkin yazılı kaynakların sınırlı olduğu bilinmektedir. Bütün bu sınırlılığa karşın Alevilik hakkında önemli verilerin sağlanabileceği birçok kaynak bulunmaktadır. Bu kaynakların sağlanmasına yönelik önemli engellerin olduğu da konuyla ilgilenen araştırmacıların çok iyi bildiği bir gerçektir. İlk engel Alevilerin kendilerinden kaynaklanmaktadır. Anadolu’nun bir çok yöresinde hala kutsal olarak görülen ve araştırmalar açısından önemli bir çok belge gizlenmekte, bu belgeler ya zaman içerisinde deforme olmakta veya bunların ne olduğunu bilmeyen kişilerce yok edilebilmektedir. Tüm bu olumsuz yok olma sürecine karşın Alevilerin evlerinde hala birçok el yazması veya Osmanlı Devleti’nin son döneminde basılmış matbu eserler belgelerin olduğu bilinmektedir. Ancak bu belgelere ulaşmak araştırmacılar açısından oldukça zordur. Çünkü bu belgeler en yakın akrabalardan bile gizlenmektedir, onlara bile verilmemektedir. Biz bunu alan araştırmalarımız sırasında bizzat gözlemleme olanağı bulduk. Bir diğer sorun devlet arşivlerinden ve kütüphanelerden kaynaklanmaktadır. Arşivlerde binlerce belge hala tasnif edilmeyi beklemekte, eski belge ve eserlerin bulunduğu kütüphanelerden yararlanabilmek çeşitli bürokratik izinlerin alınmasını gerektirmekte, bazılarından ise hiç yararlanılamamaktadır. Bu zorlukların yanısıra bir başka engel de bu belgelerden yararlanabilecek düzeyde uzmanlığa sahip kişi sayısının oldukça az sayıda olmasından kaynaklanmaktadır. Zaman geçirilmeden varolan bu kaynaklar sistematik ve düzenli olarak toplanmalı ve bu şekilde bu kaynaklardan oldukça yararlı bilgiler bilimsel yöntem doğrultusunda elde edilmelidir. Anadolu’nun sosyal tarihinin doğru bir şekilde incelenebilmesi ancak bu kaynaklardan da yararlanılabilmesi ile olanaklı olabilecektir.

Alevilikle ilgili yazılı kaynakları genel olarak şu şekilde sınıflandırmak olanaklıdır:

1. Elyazması eserler, 2. Basılı eserler, 3. İcazetname veya Secereler, 4. Mektup, tapu vb. diğer arşiv belgeleri

Alevî köylerinde yaptığımız araştırmalarda, daha çok dede evlerinde ve tanınmış dergahlarda ve bazı tanınmış kitaplıklarda genel olarak şu kitapların varolduğunu söyleyebiliriz2 (A. Yaman 1998a):

Seyyid Nesimi, Şah Hatayi, Pir Sultan Abdal gibi Alevi Ozanlarının nefeslerinin ve deyişlerinin yer aldığı kitaplar3 (Cönkler ve Divan’lar),
Buyruk olarak bilinen (Menakıb-ı İmam Cafer-i Sadık, Hutbe-i Düvaz-deh İmam/Menakıb-ı Seyyid Safi) kitaplar,4
Hacı Bektaş Veli’nin müritleri ve diğer erenlerle yaşadığı olayları menkıbevi bir şekilde konu alan Makalat-ı Hacı Bektaş-ı Veli ve Velayet-name-i Hacı Bektaş-ı Veli adlı kitaplar,
Yeminî’nin Faziletname-i İmam Ali adlı eseri,
Fuzuli’nin Saadete Ermişlerin Bahçesi (Hadikat-üs-Suada) adlı eseri,
Seyyid Ali Sultan, Hacım Sultan, Şücaettin Veli, Demir Baba, Otman Baba gibi erenlerin menkıbelerini anlatan risale, menakıbname ve vilayetnameler(Risale-i Virani Baba, Menakıb-ı Hacım Sultan, Velayetname-i Seyyid Ali Sultan Baba İlyas-ı Horasani Menakıbı, Şuca Baba Velayetnamesi, Otman Baba Velayetnamesi)
Kerbela olayını konu alan Maktel-i Hüseyin (Kastamonulu Şazi’nin Maktel, Yahya b. Yahşi’nin Maktel, Edhem’in Vaka-i Kerbela, Hacı Nurettin’in Vakıa-i Kerbela, Cami’nin Saadetname, Lamii’nin Maktel-i Al-i Resul, Ali Ferruh’un Kerbela, İbnülemin Ali Haydar İlmi’ninHaile-i Kerbela, Kazım Paşa’nın Riyaz-ı Asfiya-Makalid-i Aşk) kitapları5
Risale-iHüsniye,
Kumru Kenz-il Mesaib ve Gülzâr-ı Hasaneyn
10. Cabbar Kulu, Cavidan adlı el yazması (Osmanlıca) gibi eserlerin varolduğunu biliyoruz.

 

Yukarıda verilen kaynaklardan Alevilikle ilgili bilgilerin elde edileceği açıktır. Yarı-tarihi ve menkıbevi kaynaklardan bile dikkatli bir inceleme ile çok önemli bilgilerin elde edileceği muhakkaktır. Bunu 1925’teki bir makalesinde Prof. Köprülü şu şekilde ifade ediyordu (Köprülü 1995: 9): “ Bektaşilik araştırmaları için göz önünde tutulacak diğer bir nokta da, şimdiye kadar tamamen uydurma sayılan “Vilayet-name” nin herhalde tarihsel bir esasa dayandığı meselesidir. Kuvvetli bir tarihsel eleştiriye tabi tutmak suretiyle, ondan büyük yararlar sağlanabileceğini “Bektaşilik Tarihi” adıyla hazırladığımız eserde bizzat denedik.” Köprülü burada menkıbevi bilgilerin yer aldığı eserlerden de yararlı veriler elde edebileceğini ifade etmiş olmaktadır. Bu zamana kadar ne yazık ki yukarıda sunduğumuz Alevilerin esas aldığı kaynaklardan araştırmacılarca ne yazık ki yararlanılmamıştır, hatta uzmanlarca birçoğu günümüz türkçesine bile aktarılmış değildir.

Son zamanlarda Buyruk konusuyla Anke Otter-Beaujean adlı Alman bir araştırmacı ilgilenmiş. (Otter-Beaujean 1995: 1-8) Ancak bu araştırmaların devamı gelmemiştir. Yine Harvard Üniversitesi’nden genç araştırmacı Ayfer Karakaya-Stump konuyla ilgilenmekte ve çeşitli Buyruk nüshaları üzerinde çalışmaktadır. Bu çok güzel bir gelişmedir. Biz de elimizde bulunan Buyrukların fotokopilerini kendisine verdik. Kendisinin verdiği bilgiye göre Ayfer şu sırada İran’daki bir kitaplıktan elde ettikleri Liva-yi Saruhan’da, yani Manisa’da yazılmış 1623 tarihli bir Buyruk nüshası üzerinde çalışmaktadır. Umarız zamanla bu eski ve çok değerli veriler içeren kaynaklarla ilgili çalışmalar çoğalır ve ortaya güzel çalışmalar çıkar.

Anadolu’da yaşayan Tahtacı Aleviler olsun, Çepni Aleviler olsun, Orta ve Doğu Anadolu bölgelerinde yaşayan Aleviler olsun yüzyıllardır tek bir başvuru kitabına en büyük saygıyı göstermişlerdir. Bu başvuru kitabının içeriği kadar halk arasındaki adı da bir o kadar gizemli ve kutsaldır. BUYRUK… Evet “Buyruk” adı verilen bu kutsal kitap Aleviliğin temellerine ilişkin en temek buyrukları içerir. Aytekin’in de ifade ettiği gibi “…Buyruk adından anlaşılacağı üzere, bir yol ve süreğin içtüzüğü, programı, ilm-i hali, daha doğrusu anayasasıdır...” Aleviliği yüzyıllardır yaşatan ve taşıyan Dedeler de bu buyrukları esas alarak yolu ve erkânı yürütürler. Buyruk kitapları daha çok iki Alevi ulusunun adlarına izafeten adlandırılırlar.Bu iki Alevi Ulusu’ndan birincisi Altıncı İmam İmam Cafer-i Sadık ve diğeri ise Şah İsmail Hatayi’nin atası Şeyh Safiyüddin Erdebilî’dir. Yani Buyruklar temelde İmam Cafer Buyruğu ve Şeyh Safi Buyruğu olarak iki türdür. Virani Baba Buyruğu adıyla anılan bir elyazması eser de bulunmaktadır ancak bu eser içerik olarak daha farklıdır ve Virani Baba’nın nefeslerini içermektedir, Aleviliğin yol ve erkânına ilişkin verileri ele almaz.

Buyruk adıyla bilinen bu elyazmaları hangi adlarla anılırlar bunları da kısaca belirtelim:

Menakıb-ı İmam Cafer-i Sadık,
Menakıb-ı Safi, Menakıb-ı Şeyh Safi,
Menakıb-ı Evliya,Hutbe-i Düvazdeh İmam,
Menakıb-Nâme, Menakıb-ül Esrar Behçet-ül Ahrar,

Elyazması Buyruk kitapları daha çok Dede evlerinde bulunur. Çünkü Alevilerce dedenin soyu kutsaldır, dede en bilgili olandır, bilgiyi tekelinde bulunduran ve verdiği bilgiye inanılan yegane güçtür, “Buyruk” kitaplarına sahiptir, onları okuyabilir, tüm bu nitelikleriyle taliplerin her türlü problemlerine çözüm getirilebilir. Dedeler’in eğitimlerinde Buyrukların rolü büyüktür. Ayrıca taliplere verdikleri bilgilerde de “Buyruk” temel başvurulan kaynaktır. Buyruk’ta Aleviliğin temel toplumsal kurumları ve yola, erkâna uymayan taliplere uygulanacak yaptırımlar ayrıntılarıyla açıklanırlar.

Şimdi burada daha önce yayınlanmış “Buyruk” kitaplarına ilişkin genel bir değerlendirme sunmak istiyorum6:

Sefer Aytekin, Buyruk, Ankara, 1958. 
Sefer Aytekin tarafından yayınlanan bu çalışma Buyruk basımlarının en tanınmışıdır denilebilir. Birçok araştırmacı bu çalışmadan yararlanmıştır ve hala da yararlanmaktadır. Aytekin bu elyazması eserin İmam Cafer Buyruğu, Menakıb-ı Evliya, Menakıpname, Fütüvvetname adlarıyla anıldığını (Aytekin 1958: 3) ifade ediyor. Ayrıca bu çalışma iki bölümden oluşuyor ve yazar esas olarak İzmir nüshasını esas aldığını ayrıca Maraş, Alaca, Gümüşhacıköy, Malatya ve Hacıbektaş nüshalarından da bazı bölümler alındığını ekliyor. Ayrıca yazar Buyruk serisinden Menakıb-ül Esrar Behçet-ül Ahrar Telif-i Seyyid Şah Hata-i adlı eseri de daha sonra yayınlayacağını ifade ediyor.

Buyruk “Hâzâ Menâkıb-ı İmam Cafer Sadık Kaddesellahü Sırrehül Aziz” başlığıyla başlıyor. Birinci bölümü oluşturan İzmir nüshası incelendiğinde ikinci bölümdeki diğer Buyruk nüshalarından alınan parçalarla temel konular bakımından aynı olmakla birlikte, Tahtacılar’a ait olduğu anlaşılan bu nüsha da bazı onlara özgü teorik ve pratik uygulama farkları olduğu görülüyor. Bu konuda “aşina etmek, peşine etmek, çegildeş olmak, ev ondalamak” gibi örnekler verilebilir. Bu çalışma kısa bir giriş sonrası “Kırklar Cemi” konusu ile başlıyor. Daha sonra da Alevi yolu ve erkânına ilişkin bilgiler buyruğun kendi sistematiği çerçevesinde ele alınıyor.


Muharrem Ercan




Feride Laçin




Hasan Mercan




Turan Taşdelen




S.Hüseyin Salman




Ali Altunbaş




Hasan Palas




Zeynep Polat




İsmail Özdem




Nurettin Çoban




Muharrem Eycan




Hakan Yakar




Ahmet Yaman




Fetih Doğan